“BU ARTIK BECERİKSİZLİK DEĞİL, DÜPEDÜZ VATAN HAİNLİĞİ!”
Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, Cüneyt Özdemir’in YouTube kanalında canlı yayın konuğu oldu. Gündemine Kızılay’ın çadır satması ile başlayan İnce “Kızılay, bizim çocukluğumuzun Kızılay’ı değil! Bunu biliyorduk ama milletin parasıyla millete çadır satan bir kuruluş. Bu düpedüz vatan hainliğidir.” dedi. Açıklamalarına şu şekilde devam etti:
Yani bu artık beceriksizlik falan değil, bu düpedüz hainlik, vatan hainliği bu! Kızılay, bizim çocukluğumuzun Kızılay’ı değil! Bunu biliyorduk ama milletin parasıyla millete çadır satan bir kuruluş. Bu düpedüz vatan hainliğidir. İsterseniz ben size süreci bir özetleyeyim; neden bu durumdayız, neden devlet kaldı, bu organizasyonlar bu enkazın altında? Kısaca bir anlatmak isterim.
“ENSAR’IN PARAVANI OLAN BU KIZILAY HALA DAHA ÜÇKAĞIT PEŞİNDE!”
Ensar’ın paravanı olan bu Kızılay, hala daha üçkağıt peşinde. Bu kurum da çökmüştür. Şimdi anında müdahale edemediler, insanlara çadır veremediler, hala veremediler. Şimdi yanlışlıklar serisi devam ediyor. Bir, moloz dökülen yerler yanlıştır. Yeni konutların aceleye getirilmesi de yanlıştır. Çünkü zemin etüdü bu kadar kısa sürede yapılamaz. Yani anında müdahaleden bugüne gelene kadar, molozların döküldüğü yer, önümüzde bir çevre felaketidir gelecek. Depremde 44 bin insanımız öldü, ben tabii bu sayıya da inanmayan birisiyim, en az yüz bin diyorum. Ama ileriki yıllarda bu molozlardan çıkacak sağlık sorunları da en az bu kadar insanın sağlığını bozacak. Şimdi, zemin etüdünü düzgün yapmadan, yer seçimi birinci sorun yer seçimi. Yani kötü binadan da, demirden, çimentodan da önce; yer seçimi. Bunu doğru yapmalıyız. Ya depremler oluyor bakın az önce de deprem oldu yine. Böyle bir ortamda depremler devam ederken inşaat mı yapılır? O binalar da çatlayacak, kılcal çatlaklar oluşacak yeni yaptıklarında. Vatandaşa konteyner bulacaksın, prefabrik konut yapacaksın, sağlıklı ortamlarda barınmalarını sağlayacaksın, sağlam zemini bulacaksın acele etmeden ve konutlarını yapacaksın. Böyle yapılmalıdır, akıl bunu gerektirir akıl, bilim. Bilim bunu gerektirir. Yani, şimdi insanlar bu beceriksizliğe, bu tek adam rejimine, tepki gösteriyorlar doğal olarak. Bu sefer ne yapıyorsun? Protestoları yasaklayacak, sayın Bahçeli’nin taktiği. Anayasa mahkemesi bir şey dedi mi Anayasa mahkemesini kapatın, Türk Tabipler Birliği bir şey dedi mi Türk Tabipler Birliği’ni kapatın, o başındaki kişinin görüşlerini tabii ki onaylamıyorum ama bir kişi yüzünden kurumlar mı kapatılır? “Stadyumda tezahürat var, seyirciyi almayın.” Böyle bir çözüm yok!
“DİN BİZİM KUTSALIMIZ AMA DİYANET DEĞİL!”
Gelelim ikinci kuruma, Diyanet. Diyanet içler acısı bir durumda ama Türkiye’de benden başka bu Diyanet’e laf söyleyen bir tane siyasetçi yok. Muhalefetten kimse ağzını açmıyor. Din bizim kutsalımız ama Diyanet bizim kutsalımız değil! Eksik, yanlış varsa canına okurum, söylerim. İnsanlar enkazın altındayken, sela okudular bu beceriksizler. Yani insanlara kendi selalarını dinlettiler. Bu kadar iş bilmez bunlar. Sonra çıktılar, evlatlık edinilecek çocuklarla evlenilebileceği fetvasını verdiler, ahlaksızlar! Sonra bir video var bilmiyorum izlediniz mi, bir bebeği kucağına almış Diyanet İşleri Başkanı. TRT’de bir spiker de diyor ki; “Siz o bebeği kucağınıza alınca Rabbim nimet verdi, pek çok bebek kurtuldu.” diyor. Evliya ya bu, evliya. Almış bebeği kucağına, sonra pek çok bebek kurtulmuş. “Rabbim nimet verdi” diyor, o da “Estağfurullah” demek yerine “Elhamdülillah” diyor! Yani böyle oldu diyor, onaylıyor. Bu kurum da çökmüştür.
Oradaki insanlar yardım etmek için canla başla bekliyordu bizim askerimiz, Mehmetçik. Neden olmadı, neden çıkmadı? Bakın size resmi Millî Savunma Bakanlığı’nın sitesinden saat 19:10’da yani 15 saat sonra atılmış bir tweet “3500 personel ile katıldık.” diyor, 15 Saat sonra. Türkiye yerle bir olmuş, 10 tane vilayet yıkılmış, 3500 asker. Neden 100 bin asker değil? Bir de 15 saat sonra. Yani kendi kendilerini ele verdiler, bu tweet ile. Yani birincisi Türk Silahlı Kuvvetlerini yöneten kişi o üniformalı kişi sivil üniformalı kişi, Atatürk bile üniformasını çıkardıktan sonra bir daha giymedi. Bu beceriksiz Hulusi Akar, tam yüce divanlık bir adam. Tam yüce divanlık bir adam. Yani bu ülkede yüce divana kim gitmeli derseniz birinci sırada Hulusi Akar gitmeli. Birincisi bu. Yani o güzelim Mehmetçiklerimizi orada beklettiler, onlar gitmek istiyordu. Fakat tek adam rejimi böyle bir şeydir işte. Valisi vali değil, bakanı bakan değil, çünkü her şeye tek adam baktığı için onun talimatıyla yangın söndürülüyor, onun talimatıyla sele müdahale ediliyor, onun talimatıyla depreme müdahale ediliyor. Birinci sorun burada.
Cüneyt Özdemir’in “’Hükümet istifa!’ demek suç mudur Muharrem Bey? Böyle bir anayasal suç var mı?” sorusuna:
“Öyle bir suç olamaz her zaman bu söylenebilir. Stadyumda da söylenir, sokakta da söylenir. Ya bir yazar kasa atmışlardı rahmetli Ecevit’in önüne, Erdoğan yıllarca kullandı bunu. Bakın, ben şunu önerdim dedim ki; “Sayın Erdoğan, bütün siyasi parti genel başkanlarını bir masa etrafında topla.” dedim. Orada CHP yandaşları, CHP Belediyelerinden beslemeler, CHP’nin hazine parasından beslenen medya organları, bana “Cumhurbaşkanım bizi topla.” yalvarıyor diye haberler yaptı bu ahlak yoksunları. Benim derdim neydi biliyor musunuz, Erdoğan’ın yüzüne söylemek istiyordum bunları. “Bak yanlış yönetiyorsun memleketi, insanları enkaz altında bıraktın” yüzüne haykırmak istiyordum. Kılıçdaroğlu’nun yüzüne haykırmak istiyordum, “Şu Hatay Belediye Başkanı’nı sustur, partiden atacaksan at.” Onun da yüzüne söylemek istiyordum. Onun için ben Erdoğan’a yalakalık derdinde falan değilim. Ama onlar CHP’ye yalakalık derdinde. Ben milletin derdindeyim, bunların yüzüne haykırmak için bu masa etrafında topla bizi dedim. “Adi, şerefsiz…” Bu tür dili de bırak! Bu tür lafları etme, sen Cumhurbaşkanısın, gel sorunları birlikte çözelim diye. Bunun için yapmıştım. Böyle günlerde yakışır mı? Yani 85 milyon kan ağlarken en aklı başında olması gereken kişi Cumhurbaşkanı’dır. En sakin, en sağduyulu olması gereken kişi Cumhurbaşkanı’dır. Ama tam tersine millete bu şekilde hakaret etmesini yüzüne söyleyecektim. Onun için parti başkanlarını topla, dedim. “Ne yapıyorsun sen?” diyecektim ya. “Kimseye adi, şerefsiz diyemezsin! İşini yap, aklı kullan, bilimi kullan, organları çalıştır.” bunu söyleyecektim. Bir de diyecektim ki; suçlu, sadece müteahhitler değildir. Siyaset kurumu bunun neresinde, belediye başkanları neresinde, imar müdürleri neresinde, imar aflarına oy veren milletvekilleri neresinde, bunları söyleyecektim.
Cüneyt Özdemir’in “Muharrem Bey Kızılay için sizce şu anda ne adım atılmalı? Siz olsanız ne adım atardınız, bu tabloyu gördükten sonra?” sorusuna:
“Valla bir herhalde Murat Bardakçı “Ben bu Kızılay’a kan bile vermem.” demişti ya, bu Kızılay’a hiçbir şey verilmez. Bu Kızılay’ı yerle yeksan etmek lazım, tepeden aşağı, hepsini. Bütün yöneticilerini alıp yepyeni bir kurum kurmak lazım. Kızılay; yüz akımız bir kurumdu, gönül bağımız olan bir kurumdu, utandığımız bir kurum oldu ne yazık ki.” dedi.